Yerli Otomobilde Keskin Viraj

Türkiye’nin Devrim otomobiliyle başladığı ancak basit gerekçelerle yarıda kalan ‘yerli otomobil’ isteği, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık’ın açıklamalarıyla gündeme gelerek yeni bir boyut kazandı.
Daha önceki açıklamalarında otomobil üretimiyle ilgili süreçlere yönelik olarak; prototipler arasında yoğun bir test ve deney çalışması yapacaklarını, yerli otomobilin 3 yıl sonra ticarileştirilmesinin hedeflendiğini belirten Bakan Işık, Ekim ayı içerisinde bu prototiplerin kamuflajlı görüntülerini kamuoyuyla paylaştı.
Işık, 2016 yılına işaret ederek, “Her türlü mevsim, iklim ve arazi şartında deneyeceğimiz 30-40 araç üretmeyi hedefliyoruz. 2020'den önce de 2019 sonuna kadar Türkiye'de bunun seri üretimini başlatmayı hedefliyoruz." dedi.
Türk markası oluşmalı
Işık’ın bu sözlerinin ardından yerli otomobile ilişkin görüşler birbirini izledi. Bazı kesimler, otomobilin kopya olduğunu iddia ederken; karşısında olanlar artık Türkiye için otomobil üretmenin zamanının geldiği yönünde desteklerini sundu.
Otomobil markalarında farklılaşmanın yaşanacağı bir dönemde Türkiye'nin de kendi markasını üretmesi gerektiğini vurgulayan Bakan Işık, Türk otomotiv yan sanayinin stratejik bir konuma yükselmesi için yerli otomobili olmazsa olmaz gördüklerini belirtiyor.
"Şu anda tedarikçiyiz, yarın maliyet avantajları başka bir ülke açısından olumlu bir noktaya gelirse bizden tedariği çok rahatlıkla kesebilirler." uyarısını yapan Işık, otomotiv yan sanayinin tedarikçi olmaktan stratejik ortak olmaya yükselmesi için kesinlikle bir Türk markasının oluşması gerektiğini vurguluyor.
Güney Kore yaptı da neden Türkiye yapamadı?
Yerli arabanın ilk talimatının Cumhuriyet öncesine dayandığını anımsatan Bakan Işık, konuya Güney Kore örneği üzerinden şöyle dikkat çekiyor: “Türkiye 1960 yılına gelindiğinde Devrim otomobilini yaptı ama devrim otomobilini yapan Türkiye'de yine birileri çıktı, 'Türk aklı otomobil yapamaz' diye, bu otomobilin seri üretime geçmesini engelledi. O dönemde açlıkla savaşan Güney Kore'nin bugün kaç tane otomobilde dünya markası var bir düşünürseniz, Türkiye o yerli otomobili sabote edenlerden dolayı neler kaybettiğini çok daha net değerlendirirsiniz. Neden Güney Kore yaptı da Türkiye yapamadı? Türkiye ne zaman yapmak istediyse birileri devreye giriyor ve maalesef devşirme basını da kullanarak, bu projeleri engellemeye çalışıyor.''
“Kimsenin boğmasına izin vermeyeceğiz”
Işık, eleştirilere ise cevabı, "Yerli otomobil çalışmasını kimsenin boğmasına izin vermeyeceğiz. En büyük desteğimiz siz halkımız ve siz destek verdikten sonra inanıyoruz ki Türkiye'nin bu noktada çok güçlü bir markası olacak. Dünyanın her yerine satılan bir markayı el ele inşallah birlikte ortaya çıkaracağız. Ne yaptığımız çok iyi biliyoruz. Kim ne derse desin bir Türk markasıyla, bütün fikri mülkiyeti Türkiye'ye ait olan ve en az üretimin yüzde 85'inin Türkiye'de yapıldığı teknolojinin geliştirildiği bir yerli otomobili Allah'ın izni ile yapacağız.” sözleriyle veriyor.
Yerli otomobil tartışmalarından memnun olduğunu da dile getiren Işık, 1961'deki gibi kategorik karşıtları anımsatıyor, toplumda buna büyük bir arzu olduğunu belirtierek, “Yani 'Türk aklı otomobil yapamaz', niye yapamasın? Yeter ki siyasi irade olsun ve toplum da bu iradenin arkasında dursun." ifadelerini kullandı.
SAAB 9-3’ün fikri mülkiyeti
Işık, kamuflaj ve altındaki aracın gündeme oturduğu anda konuya farklı bir boyut katarak yerli otomobil için iki yol olduğunu belirtti. Bakan Işık, bunlardan birinin; her şeyin Türkiye tarafından yapılıp, ortaya bir prototip çıkarmak olduğunu söyledi. İkinci yöntem olarak ise ‘bu noktada çalışmış, bilinen, kendini ispat etmiş bazı firmalarla işbirliği yapmayı, her şeyden önce fikri mülkiyet hakları Türkiye’de olan bir platforma sahip olmayı’ gösterdi. Işık, ciddi araştırmalar sonucu ikinci alternatifte karar kıldıklarını, Saab 9-3'ün tüm fikri mülkiyet haklarını satın aldıklarını duyurdu.
Alınan platformun tüm fikri mülkiyet haklarının Türkiye'de olduğunu dile getiren Işık, şu değerlendirmelerde bulundu: "Burada yarın, 'şurası benimdi, burasını yapamazsınız' gibi bir tartışmaya düşmek istemedik ve net bir çalışma ortaya koyduk. Ayrıca, marka Türk markası olacak, Saab olmayacak. İspatlamak durumunda kalacağımız bir süreç olmayacak.”
Bu bir adımdır; Türkiye yeni 'Devrim'lerini yapabilmeli…
Türkiye, raylı sistemler, savunma ve havacılık gibi stratejik alanlarda önemli projeleri yürütüyor. Kendi tasarımı olan birçok ekipmana imza atan sanayicisi, dünyaya ürün gönderiyor, devler arenasında rakipleriyle kıran kırana mücadele edebiliyor.
Teknik olarak yerli otomobil fikir üzerinde pek çok görüş dile getirilebilir, eleştirilebilir hatta daha da ileri gidilerek “Bu iş olmaz” denilebilir. Ancak şunu atlamamak gerekir: Herkes bir yerden başlamıştı. Ve o gün başlayanların bugünkü durumu ortada.
Yakın tarihimizde; Devrim otomobili, 1960’lı yılların başında, mucize denilebilecek bir zaman dilimi içerisinde, büyük çoğunluğu yerli olan imkan ve yeteneklerle imal edilmişti. Devrim Projesi, çok basit bir gerekçe ile rafa kaldırılarak, kaderiyle baş başa kalmıştı, Sayın Bakan’ın deyimiyle ‘boğulmuştu’.
Bugün, dünyanın hemen hemen her köşesinde gördüğümüz marka araçlar da aslında; doğma, emekleme ve büyüme süreçlerinden geçerek bugünlere geldi. Devlet politikalarıyla markalar oluştu. Yıllar önce Devrim’in başına gelenler yaşanmasaydı, kim bilir belki de günümüzde Türk otomobillerinin modellerini, birbirlerine olan üstünlüklerini tartışıyor olacaktık.
Devrim gibi son yaşanan gelişmeler de bir adımdır. Milli duygularla, iyi niyetle bu işin üzerine odaklanan; siyasetçisinden bilim insanına, mühendisine, ‘babayiğit’ olmak isteyen sanayicisine kadar, elini taşın altına koymak isteyenlerin önü kapanmamalı.
Devrim’in başına gelenler tekrarlanmamalı, aynı film yeniden sahnelenmemeli; Türkiye kendi otomobilini, yeni ‘Devrim’lerini yapabilmeli…





