“Her Şeye Rağmen Yerli Üretime Devam”
OSTİM Sanayici ve İşadamları Derneği (OSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Kurt, yerli üretimin; üreticinin niyetinin yanında kamunun da sabırlı ve iyi niyetli olmasıyla artacağını belirtti. Bu noktada kamuya büyük görev düştüğünü dile getiren Kurt, “Bu, yasayla olacak şey de değil. Tamamen milli bir duruş, milli bir refleks gösterilmelidir. Her şeye rağmen yerli üretim yapmaya devam edeceğiz.” dedi. KOBİ’leri ‘fedakar üretici’ olarak tanımlayan OSİAD Başkanı, sorularımızı yanıtladı.
Sayın Başkan OSİAD hakkında bilgi verebilir misiniz?
OSİAD, OSTİM’de sanayinin oluşması ile birlikte çalışmalarına başlayan derneklerden birisidir. Derneğimiz 1991 yılında kuruldu. Ben de aynı yıl OSTİM’e geldim; profesyonel yönetici idim. İş hayatım kamuda çalışmakla başladı, PTT’de profesyonel yöneticiliğim var. 14 yıl kadar NETAŞ’ın Ankara Bölge Müdürlüğünü yaptım.
OSTİM, Ankara’yı sanayi kenti haline getiren merkezdir… Derneğimiz, OSTİM’deki sanayinin gelişmesine sağladığı katkıyı devam ettiriyor. OSİAD sadece OSTİM’in yerel derneği gibi durabilir. Aslında öyle değil. Yani OSİAD, Türkiye’nin bir derneği. Türkiye sanayici ve iş adamlarının bir derneği ve Türkiye’nin her tarafında etkinliği olan, söz sahibi olan oralarda kanaat önderi olan, belirleyici olan bir dernektir. OSİAD, OSTİM’in sanayisi ile birlikte büyümüş ve Türkiye genelinde diğer sanayici ve işadamı dernekleri içerisinde büyük bir etkinlik kazanmış ve söz sahibi olmuş bir dernektir. Biz gücümüzü üyelerimizin yanı sıra OSTİM’den, OSTİM’in birikiminden ve tecrübesinden alıyoruz.
“OSTİM, SANAYİNİN TEMEL TAŞI”
Uzun yıllardır hem kamuda hem de özel sektörde yöneticilik yaptınız. Şu anda iş adamı olarak üretimin içindesiniz. Bu şapkalar altında OSTİM’i yakından takip ettiniz. Bu perspektiften baktığımız zaman organize sanayi bölgelerinde ve OSTİM’deki gelişmeleri nasıl gözlemlediniz? Bu, nasıl bir model size göre?
OSTİM, çok farklı bir model. Ostim, ülkemizdeki önemli kalkınma modellerinden biridir. 90’lı yıllarda sanayiye aktif olarak başladığında, Ankara’da bir tane organize sanayi bölgesi yoktu. Ama bugün faaliyette olan 11 tane organize sanayi bölgesi var ve bu sayı 13’e doğru gidiyor. Bunların hapsinin beslendiği kaynak OSTİM’dir. OSTİM’de bir girişimci büyüyüp gelişebilir, üretim, ihracat, istihdam yaratabilir. OSTİM bu anlamda model olarak çok önemli. Küçük sanayi burada kendini kanıtlıyor; birden bire büyüklerin içerisine düşmüyor. Yavaş yavaş küçük adımlarla kendisini geliştirip, sıçrama yapabilecek noktaya gelebiliyor. Özetle; bir madde olabilir, madde büyüktür ama onu oluşturan nötronlardan, elektronlardan oluşuyor. Ona enerjiyi o veriyor. OSTİM de o elektronlar ve nötronlar gibidir. Burası, sanayinin temel taşıdır.
“KAYNAKLAR ÜRETİME DÖNMELİ”
Ülkemizdeki üretim ne durumda? Sanayici olarak beklentileriniz nelerdir?
Sanayicinin beklentileri de sıkıntıları da çok. Bunu OSTİM sanayisine indirgersek; OSTİM sanayicisi gerçekten çok fedakârca çalışıyor. Her şeye, her türlü olumsuzluğa rağmen ‘inadına üretim’ diyor. Ama ülke sanayisinin gelişmesinin ciddi sıkıntıları var. Dünyada teknoloji çok farklı gelişiyor. Tabiri caizse dünyadaki teknoloji bir füzenin sırtına binmiş uzaya doğru hızla gidiyor. Türkiye’nin sanayicisi ve işadamı ise 100 metrede koşuyor; üstelik engelli bir koşu bu. Önümüzde pek çok engel var. Bizim o füzeyle gidenlere yetişmemiz şart.
Bunlar bürokratik engeller mi?
Bürokratik engeller de var tabii ki ama mesleki eğitim en önemli problemlerden biridir.
Açar mısınız?
Şu anda 10 tane meslek lisesi mezunu eleman almam gerek. İŞKUR dahil bütün kaynakları tarıyorum, bir tane meslek lisesi mezunu bulamıyorum. Bu çok doğru bir şey değil. Eğer sanat gelişecekse veyahut bir ülkedeki sanayi ve üretim birikimini bir nesilden bir sonraki nesile aktaracaksanız bizde bu iş ustalar vasıtası ile oluyor. Usta yetiştirmemiz lazım; ortada usta yok. Kısaca mesleki eğitimle ilgili çok ciddi sıkıntılarımız var. Bir de teşvikle ile ilgili sıkıntılar var. Kredi Garanti Fonu’nun (KGF) kredileri, KOSGEB’in verdiği destekler var. Bunların birçoğu, çoğu zaman bir boşluğa veriliyor. Üretime dönmüyor; dönse sorun olmayacak.
“DEVLET, MELEK YATIRIMCI OLSUN”
Sürdürülebilir bir politika yok mu diyorsunuz?
Evet. Kısa vadeli borçları olanlar, KGF kredilerini alıp borçlarını uzun vadeye döndürdüler. Üretime dönmedi. Kaynakların üretime dönmesi lazım. Üretime dönecek politikalar lazım. Üretimi geliştireceksek, dünya ile rekabet edebileceksek bazı şeyleri yeniden keşfetmeden know-how transferlerini sağlayabiliyor olmamız gerekiyor. Devlet de sanayicisine ve üreticisine bu konuda destek olmalı. Hatta destek olurken cesaretlendirmek için melek yatırımcı rolü üstlenmeli. Örneğin ben Almanya’da led aydınlatma üzerine çalışan bir fabrikaya talip oldum. Satın alacağım. O fabrikayı teknolojisiyle birlikte alırsam şayet oradaki bilgi ve birikimi kendi ülkeme getirme ve burada daha hızlı yol alma şansına sahip olabilirim.
“KOBİ, FEDAKÂR ÜRETİCİDİR”
KOBİ kavramı ne ifade etmektedir? KOBİ’lerin finansmana erişim sıkıntısı ile ilgili tespitleriniz ve çözüm önerilerinizi anlatır mısınız?
KOBİ, fedakâr üretici anlamına geliyor. KOBİ’nin genel tanımı budur aslında. Çünkü KOBİ’lerimiz, yüzde 100’ü bir sermayeye dayalı olarak oluşmayan, sadece emek sermayesi üzerinden yürüyen ve kendini bu şekilde büyüten işletmelerdir. Bunların içerisinde biraz daha yukarıya çıkanlar da olabilir ama genelde ticari faaliyete başlamaları, üretime başlamalarının temelinde hep bu vardır. İşi bilen biri, kendi emeği, bilgisi ile yola çıkarak üretim yapmaya başlar. KOBİ, finansal erişimde prosedür sıkıntıları yaşar. KOBİ’lerin finansal erişimi ile ilgili en önemli sıkıntıları makine ekipman alımına dair kısımdır. Bununla ilgili KOSGEB destekleri gibi benzer destekler var. Bu destekleri de çoğu zaman projeye dönüştürecek firmalarla paylaşmak durumunda kalıyorlar. Bunun farklı bir çözüme ulaşması gerek. KOBİ’nin direkt kendinin proje verebileceği pozisyonda durması gerekiyor. Bankalar açısından baktığınızda da; bankaların faiz oranlarının yüksekliği, kendi riskleri karşılığı iki katı teminat istiyor olmaları ve KOBİ’lerin de böyle bir teminatı olmaması nedeniyle firmalar, finansmana erişimde ciddi sıkıntı çekiyor.
Kamu alımları ve yerli üretim hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?
Bir ambargo sonucunda, savunma sanayinde bir gelişme ortaya çıkmış olması, özellikle devlette bir hareket biçiminin değişimine sebep olması lazımdı. Ama böyle bir durum ortaya çıkmadı. Neden çıkmadı? Savunma sanayiindeki zorluktan dolayı yerli malı zorunlu olarak kullanıldı. Yerli üretimin artırılması gerekiyorsa kamunun, devletin bu konuda niyetli olması gerekiyor. Devlet derken sadece Hükümeti kastetmiyorum. Hükümet zaten niyetli; bürokrasiyi kast ediyorum. Üretici ne kadar niyetliyse kamunun da sabırlı ve iyi niyetli olması lazımki yerli üretim artsın. Onun için kamuya inanılmaz görev düşüyor. Bu, yasayla olacak şey de değil. Tamamen milli bir duruş, milli bir refleks gösterilmelidir. OSİAD’ın bir sloganı var; “İnadına yerli üretim.” diyoruz. Her şeye rağmen yerli üretim yapmaya devam edeceğiz.
“MESLEK LİSELERİ ÖZENDİRİLMELİ”
Eskiden meslek lisesinden mezun olan birisi piyasaya çıktığında hayatını kazanacak pozisyondaydı. Ben meslek lisesi elektrik bölümü mezunuyum. Okuldan mezun olduğumda cebime bir pense ve bir yan keski koyduğumda hayatımı kazanacak durumdaydım. Böyle işler yapıp çok para kazandım. Ama bugün baktığınız zaman meslek liseleri yeterli değil. Meslek lisesinin özendirilmesi lazım. Mezunlarına bazı avantajların sağlanması, bu okulların özendirilmesi gerekiyor.
ŞİDDET GÖREN KADINLARI HAYATA BAĞLAYAN PROJE
OSİAD olarak sığınma evlerinde kalan, şiddet görmüş ya da şiddet gördüğünü beyan eden kadınları dezavantajlı grup olarak kabul ettik ve ‘Şiddet Mağduru Kadınların Sosyo-Ekonomik Destek Sistemlerinin Geliştirilmesi Modeli’ isimli AB projesini hazırladık.
Yenimahalle Belediyesi ve Hacettepe Üniversitesi ile birlikte yürüttüğümüz projeyle sığınma evlerindeki kadınları meslek sahibi yapıp sanayiye işçi olarak kazandırmayı hedefledik. Projeyi yaparken Ankara Büyükşehir Belediyesi, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımız da yanımızda durdu, bize güç kazandırdı.
Projede bugüne kadar yürütülen çalışmalarla şiddet gördüğünü beyan eden, Kadın Sığınma Evi, Baro ve Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi’ne (ŞÖNİM) kayıtlı kadınlar arasından seçilen 50 kadına; kaynakçılık, plastik enjeksiyon ve lojistik eğitimleri verildi. Şu ana kadar 4 kişiyi MİTAŞ’ta, 3’ünü OSTİM’de işbaşı yaptı. Lojistik elemanı olanların da 35’ini işe yerleştirdik.
Biz, bu projemizle bir veya birkaç hayat kurtarırken aynı zamanda ülkemizin de utanç tablolarından birini tersine çevirmek istedik. İstiyoruz ki, kadınlarımız gülsünler, hayal kurabilsinler, geleceğe sarılsınlar. Eğer onlara hayallerini verebildiysek bizden daha mutlusu yoktur.




