“Yerli Katkı” kanun bekliyor

Türkiye’de 70 Milyar Doları aşan Cari açığın kapatılmasına yönelik makro düzeyde önlemler almaya çalışıyor. Açığın kapatılması için kamu alımlarında yerli üretim tercihinin dikkate alınmasını isteyen sanayiciler, işadamları ve sivil toplum örgütleri zaman zaman bir araya gelerek Offset adıyla bilinen ‘YERLİ KATKI’ konusunda karar vericilere ve bürokratlara yönelik girişimlerde bulunuyor.
Ostim Gazetesi konuyu olarak yerli üretim tercihinin ‘Milli Dava’ olduğu görüşünü dile getiren Raylı Ulaşım Sistemleri Genel Sekreteri Ahmet Gök ve Ostim Vakfı Genel Sekreteri Doç. Dr. Sedat Çelikdoğan’la değerlendirdik. Her iki konuşmacı da ‘yerli katkı’ uygulaması için tebliğlerin yeterli olmadığını ve bu konuda yasa çıkartılması gerektiğini vurguladılar.
- Ahmet Bey, Raylı ulaşım sistemlerinde, Türk sanayinin yerli imalat potansiyeli nedir? Örnek uygulamalar ve çalışmalar nelerdir?
Ahmet Gök-Büyük şehirlerde trafik probleminin çözülebilmesi için artık bütün dünyada kent içi raylı sistem araçları kullanılıyor, metro ve tramvay gibi. İstanbul’da bugün 400 civarında metro ve tramvay aracı var. Her geçen gün artan nüfusa göre yeni yapılan hatlarla yaptığımız çalışmalara göre 2023 senesinde İstanbul’a 3200 tane daha yeni araç gelmesi gerekiyor. Yani çok büyük bir potansiyel var. Türkiye’de şu anda 11 ilde raylı sistem işletmesi var; bunları da koyduğumuz zaman 2023 senesinde Türkiye’nin yaklaşık 5.500 metro ve tramvay aracına ihtiyacı var. Bu mali olarak 18-20 milyar dolar civarında çok büyük bir potansiyeldir. Böyle bir potansiyelin Türk sanayicileri tarafından değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu artık bizim sanayimizin yapabileceği, Türkiye’de yapılmış bir iştir. TÜVESAŞ’ta Prof. Metin Yerebakan hocamız genel müdürken, 1988 yılında RAYBÜS yapıldı. Tamamen Türk mühendislerin emeğiyle yapıldı. Ancak ondan sonra çok fazla bir şey yapılamadı. En son Bursa’da Durmazlar firması tramvay yaptı. Prototipini yaptı ve seri üretime geçmek için çalışmalarını sürdürüyor. Biz de destek vermeye çalışıyoruz.
- Sedat Bey, yerli üretim potansiyeli hakkında sizin değerlendirmeniz nedir?
Doç. Dr. Sedat ÇELİKDOĞAN-Şu anda komple araç tasarımı ve imalatı yapan 2 adet firma var. Bunlardan birisi İstanbul Ulaşım. İki versiyon yaptılar, hatlarda çalışanlar var ve üçüncü versiyon dediğimiz daha gelişmiş olanını da çıkardılar. Bir de Bursa’da kurulu Durmazlar firması tramvay aracı yaptı.Tasarımı da üretimi de başarılı olmuş. Yani çok başarılı 2 modelimiz var. Bu modelin oluşumunda Bursa Belediye Başkanı’nın katkısı çok oldu. Bursa Belediye Başkanı yüzünü ülkesine döndü, firmalarına “bana bunu yapar mısınız?” diye sordu. Onlar da “yaparız” deyince bu iş ortaya çıktı. Şimdi belediye başkanları ve Türkiye’deki siyaset ve bürokrasi kesimi kendi ülke firmalarına dönüp, “bunu yapar mısın?” diye sorarsa, hepsinden olumlu cevabı alır zaten. Ne yapıyorlar; ‘bize acil lazım, seçimlere yetişecek, bunun için şu kadar raylı taşıt, şu kadar uçak lazım, buyurun ihaleye girin’ diyorlar. Siz firmalarınızı önceden hazırlamamışsınız; raftan mal alır gibi de ihaleye giriyorsunuz; bu iş böyle olmaz! Senelerce geliştirilmesi gereken, uzun süreli bir çalışmanın ürünü bunlar. Bunların 3-5 senede bir yeni versiyonları da çıkıyor. Bursa Belediyesini teşekkürle anmak istiyorum. Bu iş üzerine parça yapacak sanayimiz de çok fazla var. Mesela biz 15 sene evvel buradan İstanbul belediyesinin yaptığı RTE dediğimiz aracın bogilerini OSTİM’de yaptık. Birkaç parçasını daha verdik. Bu bizi de harekete geçirdi. Şu anda Ankara’daki kurulu raylı taşıt sisteminin 80’e yakın parçası OSTİM’de üretilip veriliyor. Türkiye’de şaseyi, kaportayı, bogiyi yapacak, elektrik sistemlerini, yazılımı yapacak firmalar var. Bir altyapı var. Ne bekliyoruz, devletin eksik mevzuatı varsa tamamlamasını bekliyoruz.
- Kamu ve sivil alımlarda yerli katkı, yerli üretim Türk ekonomisi açısından neden önemlidir? Neden bu sorun milli bir dava olarak görüyorsunuz?
Ahmet Gök- Bir ülkenin ayakta kalması için sanayisinin mutlaka güçlü olması lazım. Sanayi üretimi yapmayı da milli bir hedef gibi görmesi lazım. Geçenlerde Kore’ye gidildiğinde gördük ki, Kore’deki araçların %98’i Kore malı. Çok büyük bir rakam. %2 de yabancı. Herkes kendi arabasına binmek için uğraşıyor. O yüzde 2 ye de trafik polisleri ceza kesmek için yarışıyor. Ben sokağa çıktığımda, ülkemdeki binek arabaların %100 ü yabancı. Ancak bu ülkede 9 tane binek araba üreten fabrika var. 1967 den beri Türkiye’de araba üretiliyor. Yüzbinlerce, milyonlarca araba yapıldı ama hiçbiri bizim değil. Hepsi dışarıdan talimatla kurulmuş, bir talimatla da gidebilirler. Oraya yan sanayi olarak belki %70-80 katkı var Türkiye’de. Bir Toyota’ya Hyundai’ye ama o firmalar Türkiye’den çıktığı için oradaki katkı oranının da bir anlamı kalmıyor. Bizim her yaptığımız işte bir sistem entegratörü olarak projelere hakim olmamız gerekiyor. Projeye hakim olmadıktan sonra yazık oluyor. Türkiye için yazık olmuştur. Türkiye’de araba fabrikaları kurulurken sadece işsizliğe bir çare gibi düşünülmüştür. Onların teknolojisi de bize lazım, bunun teknolojisini vermek şartıyla burada bir tesis kurabilirsiniz denmemiştir. Bu geçmiş hükümetlerin hatasıdır. Hiç olmazsa kent içi raylı sistem araçlarında bunu yapmayalım. Kurulurken mutlaka teknolojisiyle beraber Türkiye’de yatırımlar oluşsun istiyoruz. Çünkü Türkiye sadece kendi ekonomisine, kendi belediyesine değil diğer ülkelere de kent içi raylı sistem araçları satabilecek potansiyel ve birikime sahiptir. Başbakanın talimatıyla yerli binek araba yapalım diye bir kampanya başlatıldı. Bunun artık bizim içimizden gelmesi lazım. Başka arabaları kullanırken utanmamız ve biz bunu neden yapamıyoruz diye düşünmemiz lazım. İnşallah iyi bir konjonktür yakalandı. Biz hükümetten tam destek alıyoruz. İnanıyorum ki kent içi sistem araçlarında biz projeleriyle beraber kendi araçlarımızı seri olarak üretebileceğiz.
- Sedat Bey, sizce yerli üretim konusunu ‘milli dava’ olarak görmemizi gerektiren unsurlar nelerdir?
Doç. Dr. Sedat ÇELİKDOĞAN-Bir kere vatandaşın kullandığı her ne varsa, yemekten içmekten makineye kadar, bunları dışarıdan aldığınız taktirde paranız gider, yabancı sanayilere işi bırakırsınız. Burada yaptığınız taktirde para cebinizde kalır, kendi insanınıza iş sahası açarsınız, ve zaman içinde ihracat yapacağınız için de dışarıdaki piyasalardan da pay kaparsınız, zenginleşirsiniz. Bu sebeple yerli üretim muhakkak lazımdır. Bunun savunma tarafına gelirsek, savunmada bu konu mecburdur. Savunma sanayinde kritik zamanlarda kimseden bir şey alamazsınız, kendi malınız varsa bununla iş yaparsınız. Üretim ile ilgili senaryonun 2 önemli tarafı vardır, devletin aldığı kararlar ve bu kararların arkasındaki destekler, vatandaşın anlayışı ve alışkanlıkları. Kore örneğinde olduğu gibi, Kore insanında kendi malına karşı bir kabul var. Bu kabul kalitesinden, fiyatından veya milli anlayıştan olabilir. Bana göre %98 ise bu oran, milli bir anlayış var demektir. Türkiye’de bu anlayışı göremiyorsunuz. Kore otomotivde bizim 3 mislimiz üretiyor, bizim ihracatımız 22 milyar dolar, onlarınki 45 milyar dolar, 2 misli de satıyor, nüfusları da yarımız kadar. Bu da gösteriyor ki bizim halkımızın anlayışında da bir yanlışlık var. Bizim halkımız yabancı mallara özeniyor, pahalı da olsa tercih ediyor, kendi malına da arkası dönük. Devletin destekleri de yeteri kadar olmayınca, yani bir stratejisi olmayınca, bunu destekleyen mevzuatı olmayınca, bu mevzuatın arkasından gerekli tatbikatları getirmeyince de bugünkü durum ortaya çıkıyor. Bunların hep paralele gitmesi gerekiyor.
- Yerli katkının önündeki engeller neler? Karar vericiler, bürokrasi ve kimi uluslar arası mevzuat açısından değerlendirir misiniz? İhale Yasası, Dünya Ticaret Örgütü kuralları ya da Avrupa Birliği mevzuatı nasıl etkiliyor?
Ahmet Gök: Yerli katkının önündeki en büyük engel bizim yaklaşımımız. Bizim millet olarak kendimize güvenmemiz lazım. Sanayicinin kendine güvenmesi lazım. Yani yurt dışına gittiğimiz zaman görüyoruz ki oradaki insanların bizden hiçbir farkı yok, ancak onlar kendi değerlerine daha fazla ilgi gösteriyor ve sahip çıkıyorlar. Birinci engel bu. İkincisi de tabi geçmişten kalan bir batı hayranlığı vardı, fakat bunun son yıllarda azaldığını düşünüyorum. Çünkü artık batı kendini kurtaramaz hale geldi. AB hasta adam pozisyonuna geldi ve Türk ekonomisi artık yüksek bir ivme kazandı. Ben yerli katkı konusunda eğer bu hükümet zamanında bazı şeyleri yapamazsak bir daha hiç yapamayız. Koalisyon yok, hükümet uyum içinde, bakanlıklar, genel müdürlükler uyum içinde, biz burada derdimizi ilgili arkadaşlara götürdüğümüz zaman çare bulabiliyoruz. Ancak meselelerimize sahip çıkmamız gerekiyor. Geçmişte bu böyleydi ama böyle devam etmeyecek. Ülkemin menfaati neyse onun doğrultusunda yeni karar alıp, yeni baştan her şeyi düzeltmemiz gerekir. Eski mevzuata takılıp kalırsak en büyük engel budur.
Doç. Dr. Sedat ÇELİKDOĞAN-En büyük engel biziz görüşüne pek katılamıyorum. Türk vatandaşının eksiği kendi malına tam sahip çıkmamasıdır. Ama burada devlet var. Kore 1950’de savaştan çıktı. Bize göre çok daha fakirdi. Hiçbir şeyleri yoktu. Kore Hükümeti burada çok güzel bir programla devreye girdi. Hükümetlerimizin bugüne kadarki politikaları yeterli olmamıştır. Sanayileşme meselesinde stratejisini kurup uygulayamamıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında, Türkiye uzun süreli harplerden çıktığı için ilk dönem hükümetleri sanayi stratejilerini başarılı yürütmüşlerdir. 1950’den sonra değişik bir piyasa ekonomisine girilmiştir. Planlama teşkilatının kurulması vs. Sermaye yetersizliği ve bizim Avrupa’nın içinde pazar olarak bulunmamız dolayısıyla batılılar bunu istismar etmişlerdir. Tabi bu durum batının değil bizim kabahatimizdir. Bu bakımdan engellerimiz anlayış, devletin stratejik bakışa sahip olmaması, gerekli mevzuatları ve de destekleri hazırlayamamasıdır. Halen bu eksiklik devam etmektedir.
Ahmet Gök-Bir de lobiler var, yerli üretime, yerli katkıya yönelik uygulamaların yapılamaması için gayret gösteren sektör lobileri var. Ben sektörün içindeyim, eski İstanbul Belediyesi Ulaşım Genel Müdürü olarak; Türkiye’de metro ve raylı sistem araçlarının yapılmaması için ciddi bir lobi var. Bizim bunu aşmamız gerekiyor. Bunlar direkt olarak ortaya çıkmıyorlar ama icraatlarıyla bize mani olmaya çalışıyorlar. Bunların aşılabileceğini düşünüyorum. Bir de Avrupa müktesebatı diyerek kendi kendimizi sınırlıyoruz. AB ne der? AB bize bir şey diyemez, bizim bir şeyler söylememiz ve uygulamamız gerekiyor.
Doç. Dr. Sedat ÇELİKDOĞAN-Şimdi lobi dediğiniz menfaat grupları kendi menfaati doğrultusunda çalışanlardır. Kim bunu yapacaktır Türkiye’de? Batının mal satanlarıdır, batıdan mal ihraç edenlerdir. Bunların bunu yapması tabidir. Senin insanının biraz sağlam durması gerekir ama insanınız sağlam duramasa bile hükümetler vardır. Hükümetler milli mesele olarak üretimin önemini görüp, kendine bakarsa bu durumu çözer. Biraz acı olacak ama Türkiye hükümetleri batının güdümüne girmiştir. Bu Osmanlı’da kapitülasyonlarla başlamıştır. Mevzuat o zamandan beri halen düzelmemiştir. Dışarıdan mal ithal eden firma için mevzuat tereyağından kıl çeker gibi kolaydır. Siz üretmeye kalktığınızda bir sürü engeller çıkar, çünkü mevzuat ona göre hazırlanmıştır.
-Yerli katkı konusunda mevcut yasal düzenlemeler yetersiz mi? Bu konuya yönelik bir yasa çıkarma hazırlığı var mı?
Ahmet Gök-Türkiye’de sanayinin gelişmesi için 2009 mayıs ayında teşvik mevzuatında bir değişiklik yapıldı. Yeni teşvik tedbirleri alındı ama bunlar yetersiz. Hele metro ve tramvay araçları gibi sadece alıcıları belediyeler ve devlet olan bir üretim için normal teşvik mevzuatı olmaz. Yani buraya mutlaka alım garantili bir teşvik mevzuatı koymak gerekir. Toplu alımlar bir şekilde devlet tarafından koordine edilir. Ona göre teşvik yapılmalı, yani yatırımcı desteklenmeli bir şekilde. Şu anki mevzuat fevkalade yetersiz. Bununla ilgili sayın Bakan Mehmet Şimşek beyle de görüştük, kendisine sunum yaptık. O da bunu kabul etti. Yani mevzuatın metro ve tramvay araçları için yetersiz olduğunu kabul etti. Bu konuda öneriler getirirseniz üzerinde çalışabiliriz şeklinde sıcak yaklaştılar.
Doç. Dr. Sedat ÇELİKDOĞAN-Teşvik yeterli değil bu konuda. Teşviği ne için vereceksiniz; sanayinin daha hızlı gelişmesi, eksiğini kapatması için. Peki sanayide mesela raylı taşıtlar için ben teşvik verdim şu ürünü yaparsan şunları veriyorum diyorsun, peki ürün yoksa henüz? Yani teşvik evvela ürünü geliştirmek için verilecek. Türk firmalarına döneceksiniz diyeceksiniz ki, bana ürün için proje getirin. Bir ürünün geliştirilmesi 3,5,10 sene alıyor. Getirin projenizi ben buna araştırma geliştirme ya da ürün geliştirme destekleri vereyim. Bu destekler olup da ürün hazır olduktan sonra sanayi teşvikleri gündeme gelir. Siz ne yapıyorsunuz; “ben teşvik vereyim ama bana 350 tane Metro aracı yapın, 2 ay sonra ihale var katılın” diyorsunuz. Hiçbir yerli firma elinde ürün olmadığı için bunu yapamaz. Dolayısıyla ihaleye kim geliyor, batı geliyor. Hazır çünkü. Hem de kendi finansmanını da getiriyor; neden, kendi işçisi işsiz kalmasın diye. Bizim karar vericiler de ürünleri alıyor, seçimlere yetiştiriyor. Finans sistemi de geliyor ve anlaşma hemen imzalanıyor. Senin teşvik politikan ne oldu, boşta kaldı. Dolayısıyla sistemin içinde bu bir sanayileşme politikasıdır. Ankara için raylı taşıt ihalesi olacak. 324 tane alınacak. Peki ihaleye çıktık, ne olacak? Efendim yerli katkıdan bahsediliyor ama yerli katkı için burada bir çalışma var mı, yok. Ne yapacak, burada bulabildiği en ucuz parçaları alacaktır, bu da %10-15 seviyesinde kalacaktır. Ne yapmak lazım peki, işte devlet burada işe yarıyor. Devletin görevi makro ekonomi politikalarıdır, mikro değil. Devlet diyecek ki, dur ben sana şu kadar para vereceğim, benim burada insanımın işi yok, benim sanayicim de bunu yapar, o halde hiç olmazsa yerli katkı oranı koyulacak, bana göre bu oranın %50 den de aşağı olmaması lazım. Bunu gidip anlatıyoruz. Türkiye bunları yapar diyoruz ama orada oturan bürokrat Türk sanayinin tanımıyor; gitmemiş, görmemiş. Türk sanayinin KOBİ’leri bu işin altından girip üstünden çıkacak durumdadır. Ben minimum %50 diyorum. Bogisini, şasesini, borusunu yapıyor, peki ne kaldı geriye. Ama bürokrat da bunları görmeyince korkuyor, gidip görmüş olsa cesareti gelir. O zaman devlet politikasına diyoruz ki en az %50 yerli katkı sınırı koy; bu nasılsa daha üzerine çıkar.
- Yerli Katkı uygulaması için bir yasa hazırlığı var mı?
Doç. Dr. Sedat ÇELİKDOĞAN- OSTİM savunma sanayi kümesi yerli katkı konusundaki çabalarla doğdu. Bizim savunma sanayi kümeleri boğazına kadar işle dolu, 2-3 vardiya çalışıyorlar, neden, işte bu çalışmalarımız sayesinde. Ne yaptık, uçak sanayinde % 52 oranında yerli katkı aldık, savunma sanayi de bunu aynen yapıyor şu anda. %50’nin altına inmiyor. Böylece savunma kümelerine iş geliyor. Hatta öyle geliyor ki, firmalar buradan yurt dışına da göndermeye başladılar. Mesela Alp Havacılık gibi koca bir havacılık şirketi buradan doğdu. TAİ’nin bir sürü şirketleri buradan büyüdü. Bu bakımdan burada biz bu yerli katkı oranını koyduğumuz taktirde, demiryolları için söylüyorum, demiryolu sanayinde muazzam bir gelişme olacak. Kaldı ki şu yıllarda da demiryolu altyapısında birçok firmamız var, %95 yurt dışına ihraç yapan firmalar var, bogi, şasi yapıyorlar. Ama Türkiye buraya bakmadı. Şimdi ürünümüz mesela Ankara’nın alacağı raylı taşıt sistemi 324 tane ağır raylı taşıt olan metro araçları, Bursa’nın yaptığı tramvay yani hafif raylı taşıt, burada %50’yi şart koymamız gerekiyor. Bitmiş Ürünümüz yok ama yan sanayimiz var. Bu sınırı koyduğumuz zaman ne oluyor, yerli katkı ile bu firmalar bu işi yapmış olacak. 1 milyar Euro’luk anlaşma yaptıysanız, 500 milyon Euro’su da burada kalacak. Bu sebeple yerli katkının kanun olarak çıkması lazım. Tebliğlerle yürümüyor. Yerli katkıya ilişkin Sayın Başbakanımızın da söylemleri var, ne yazık ki kimse aldırış etmiyor. Bunun dışında ‘beğeniyoruz, yapalım’ diyorlar ama uygulamada yoklar. O zaman ürününüzü de geliştirmediyseniz siz bu ihaleye giremiyorsunuz. Yabancılar ihaleye girdiğine göre, devlet diyecek ki minimum %50 yerli katkı istiyorum. Kim yaparsa o gelsin gerisi gelmesin diyecek. Bunun için de kanun çıkması gerekiyor. İkincisi bu ihaleyi kamu ihale kurumu yapacak. İhalenin Onay için gittiği kamu ihale kurumunda AB masası var. O diyor ki yapamazsın. Neden? AB müktesebatı var. Biz AB’ye girmedik. Ben AB’ye girmeden neden uygulayayım onu, sen benim inşaat şirketlerime Avrupa’da bir tek iş veriyor musun, vermiyorsun bizden neden almaya geliyorsun, o halde onu dinlemememiz lazım. Şu anda ABD bize kota koyuyor. Dünya Ticaret Örgütü kurallarına göre kota koyma hakkı yok. Ama bu siyasi bir kararlılıktır, bu karar bürokratlara bırakılamaz. Bürokratların önü açılmalı.
- Kamu alımlarında yerli üretimin ciddiye alınması ve farkındalık oluşturulması için neler yapılmalı, sanayiciler, meslek örgütleri, STK’lar ne yapmalı?
Ahmet GÖK-Berlin’de dünyanın en büyük demiryolu fuarı yapılır 2 yılda bir, ben buraya 5 sefer gittim. Burada dünyanın birçok firması gelip ürünlerini sergiliyor. Bizim de gayretimizle geçmişte 7-8 firma varken bugün 20 civarında firma Berlin’deki fuara katılıyor. Orada şunu gördüm, bizim sanayicilerimiz diğer ülkelerin standlarında ne varsa bunları yapacak pozisyonda, güçte. Öyle sanayicilerle karşılaştık ki, direk yurt dışına mal satıyor. Türkiye’de satamıyor. Almanya’dan 1250 tane buji siparişi almış, bunu yetiştirmeye çalışan firmalarımız var. Adamın birkaç senesi dolu. Bizim repertuarımızda demiryolu sektörüne hizmet veren 400 ün üzerinde firma var, OSTİM’de, Kayseri’de, Konya ve İstanbul’da. Bunların envanterini tutmaya çalışıyoruz. Bunun envanterinin tutulması gerekir. Bu çığ gibi büyür. Bizim sanayicimiz uyanıktır, zekidir. Ben önümüzdeki Berlin’deki fuara Türk sanayicilerinin katılmasını istiyorum. Oraya gittikleri zaman mutlaka çok büyük işler alırlar.
Doç. Dr. Sedat ÇELİKDOĞAN- OSTİM olarak,Yönetim Kurulu Başkanımız Sayın Orhan Aydın ile birlikte farkındalık yaratmak için çalmadığımız kapı yok gibi. Bu alanda kişisel olarak satacağımız bir malımız da yok, ancak OSTİM’li KOBİ’ler adına bu çalışmaları sürdürüyoruz. RAYDER de önemli bir katkıda bulunuyor. Bu çalışmalarla hedefimiz öncelikle, Türk bürokrasisinde karar vericiler Türk sanayisini yeterinde tanımıyor ve korkak davranıyor. Birçok konuda görüyoruz ki Türkiye’nin malı batı ülkelerinin birçoğundan iyi. Mesela bizim otomotiv mamullerimiz Kore mallarından daha güzel, Avrupa’da birincilik ödülü alıyoruz. Kabiliyetler bakımından karar vericiler sanayiyi tanımıyor. Satın alma şartnamelerini hazırlayanlar öncelikle Türk sanayinde o konuda ne var diye bir bakmaları lazım. Türkiye’den yurt dışına mal veren birçok firma var. Oraya mal veren adam buraya neden vermesin? Demek ki burada bir eksiğimiz var. Bir de mesela Caterpiller parçaları buradan İtalya’ya gidiyor İtalyan markası olarak geliyor. Buradaki vatandaş İtalyan markası diye alıyor kendi malını. Bu da bizim vatandaşımızın bir anlayış eksikliğini gösteriyor. Bunu çözmek için biraz daha koşmamız gerekiyor. Onlara tesisleri gezdirmemiz gerekiyor. Ama hiç olmazsa yerli katkıyı kanun olarak çıkartırlarsa bizim bu kadar koşmamıza gerek kalmayacak. Kanun bu işi yapacak.
- Türkiye’de planlanmış dışa bağımlı büyük kamu alımları hangileri (ulaşım, savunma, enerji, sağlık vb.)
Doç. Dr. Sedat ÇELİKDOĞAN-Şu anda ulaştırmada, uçaklarımız, demiryollarımız dışarıdan geldi, yerli katkı çok az, hızlı tren öyle. Uçaklarda son alınanlarda yerli katkı oranı %5-10 arasından kaldı. Halbuki biz 15 sen evvel %52 yaptık. Bu çok acı ve yanlış bir karar oldu. Diyorlar ki efendim uçakların fiyatı pahalanıyor. Ona da katılmıyorum, ama karar vericiler makro ekonomiye bakmalı, %50 olduğu zaman işçisi, nakliyesi derken misli ile kazanç ortaya çıkıyor. Devlet şahısların kârına bakmaz. Enerjide tüm termik santraller, hidrolik santraller, rüzgar türbinleri, güneş türbinleri tamamen dışarıdan geliyor. Bu çok acınacak bir durum. Türkiye TEMSAN diye bir şirket kurmuş, ona da sahip çıkmamış senelerce, itilmiş kakılmış, şimdi devlet şirketi ama aktif rol oynayamıyor. Burada aktif rol oynamak için ürün geliştirme eksiğimiz var. Bir termik santral projesini anahtar teslim yapamıyoruz. Bu olmayınca dışarıdan projesi olanlar geliyor. Burada bize sadece inşaatı ve çelik konstrüksiyon basit katma değeri düşük malzemeler kalıyor. Onun dışındaki her şey dışarıdan geliyor. Yani yerli oranı %10-15 de kalıyor. Rüzgar türbininde yabancıların hepsi burada. Güneşte de yakında gelecekler. Bu teknolojiler bana yakıtta, enerjide yarar sağlıyor olabilir ama ürün benim değil. Bu bakımdan bu alanda da önce ürün geliştirmemiz lazım. İletişimde de durum iyi değil. İletim araçları, bilgisayarlar… Mesela Milli Eğitim Bakanlığının tablet bilgisayar alımları var, bunda % 50 yerli katkı şartı koyulmalı. Veya gelip burada yapılması sağlanmalı. Paralarımıza yazık…
Ahmet Gök-Demiryolları eskiden üvey evlat gibiydi. Yatırımlar çok azdı. 1950’den sonra iyice azalmıştı. Bu hükümetle beraber epey bir canlanma oldu. Hatta geçen sene Ulaştırma Bakanlığı bütçesinde demiryolları payı %50’nin üzerine çıktı ilk defa. Türkiye’de güzel şeyler oluyor, hızlı tren yapılıyor, kent içi raylı sistemler birçok belediyede kullanılıyor ancak ben şunu görüyorum; demiryollarının yük taşımacılığına biraz daha fazla kaynak ayrılması lazım. Çünkü demiryollarında yük taşımacılığı ağırlıklıdır tüm dünyada. Hızlı trende 10 bin kilometre hat yapacağız projesi bana göre pek doğru değil. Bunu biraz daha makul sınırlara çekilmesi gerekir. Türkiye’nin demiryollarında temel meselesi yük taşımacılığıdır. Buna önem verilmeli.
Doç. Dr. Sedat Çelikdoğan- Önümüzdeki yıllarda enerji ihtiyacı artacak ne yapalım, acil satın alalım dendi. Acilen doğalgaz santralleri kuruldu, hatta özel teşvikler verdik. Kömür santrallerimizi dışarıya kurdurduk, peki kurduruyorsun ve bunun için de paran yetmiyor. Sen vergi topladığın kadarıyla, eldeki bütçen kadar yapıyorsun yetmiyor. Dışarıdan alıyorsun çünkü, kendin üretir hale gelmemişsin. Taşıma suyla değirmen dönmüyor.
-Yakın gelecekte yerli katkıya ilişkin algılarda ve uygulamalarda bir değişiklik olur mu?
Ahmet Gök-RAYDER olarak görevimiz Türkiye de demiryolu sanayinin güçlenmesi, bunun için önümüzdeki günlerde Ulaştırma Bakanlığının Ankara metrosu için araç alımı olacak. 324 tane. Bu araçların mutlaka bir şekilde yerli olarak yapılmasını arzu ediyoruz. Artık biz yabancılara teslim olmayalım. Kim ucuz verirse ona verelim diye bir şey değil, kim bana teknoloji verebilecekse onunla çalışayım, veya kendim yapayım demeliyiz. Kaldı ki biz bunu tamamını kendimiz yapabiliyoruz. Tramvay üretimi metro araçları üretiminden daha zordur. İstanbul ulaşım A.Ş, Durmazlar firması bunları ürettiler. Bununla ilgili bakanlıkla görüşmelerimiz var. Bu konuda ısrarlıyız ve bu konuda bir etki grubu oluşturmayı düşündük ve oluşturduk. İlgili kişilere Başbakanımız, Ulaştırma Bakanı, Meclisteki Ulaştırma Komisyonu olmak üzere ziyaretler yapacağız. Yani Türkiye’de bu sektörü bilen insanlar var. Biz bu insanların sesi olarak bu araçların mutlaka yerli sanayi düşünülerek yapılması şartının getirilmesini istiyoruz. Bunla ilgili kanunun çıkarılmasını istiyoruz. Çünkü bu sadece 324 tane ile bitmiyor, Türkiye’nin ihtiyacı onbeş yıl içinde 5.500 adet. Biz bu çekirdeği şimdi oluşturursak yeşertebiliriz. Yoksa geçmiş yıllarda binek araçlarındaki gibi Türkiye basit bir pazar olmak zorunda kalır, bu da bize yakışmaz.
Doç. Dr. Sedat ÇELİKDOĞAN-RAYDER, bütün olarak demiryolu ve raylı sisteme yönelik sektörü temsil eden bir dernek. Aktif olarak çalışıyor ve hedefi de bu alandaki alımlarda hiç olmazsa %50 yerli katkı olması için bakanlıklar nezdinde çalışmaları var. Biz OSTİM olarak destek veriyoruz. Bu anlayışı dolayısıyla hep yanındayız. Ulaştırma, Ekonomi ve Sanayi Bakanlıklarına gittik, hep konuyu anlatıyoruz. OSTİM Medikal küme ile Sağlık Bakanlığına gitmiştik, çok iyi bir karşılama oldu, onlar süratle yerli katkıya ilişkin kanunu çıkardılar, eksik çıktı ama yeni çıkmasını özlemle beklediğimiz Yerli Katkı Kanununa telafi edecek bir madde konursa onların da önü açılacak. Orada sadece kamu demiş. Sağlıktaki kamu alımı 1 milyar dolar civarında, halbuki sektörün tamamı 16 milyar dolar. Geriye kalan 15 Milyar Dolar açıkta kalıyor. Bunu yeni çıkaracakları yerli katkı kanunuyla telafi etmeleri lazım.




