Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Merkez Bankası’nın faiz politikasına dikkat çekici eleştiriler yapıyor. Erdoğan’ın söylemleri, yatırım yapan, üreten, girişimcilik ruhunu ayakta tutmaya çalışan reel sektör için derin anlamlar taşıyor.
Ne diyor Sayın Cumhurbaşkanımız: “Merkez Bankamızın özellikle Avrupa'da, dünyada faiz oranları düşerken hala bu faiz oranında direnmesini doğru bulmuyorum. Düşürmesi lazım. Biz biliyoruz ki, faiz sebeptir, enflasyon neticedir. Eğer biz girişimcimizi teşvik edeceksek bu faiz oranlarının düşmesi lazım ki, yatırımlar artsın. Eğer bunu düşürürsek yatırımı, istihdamı, üretimi arttırırız. Bunu düşürürsek, girişimcimizle beraber ülkemizin dünyadaki piyasalarda rekabet gücünü artırırız.”
Gelişmiş ülke örneklerini de veren Erdoğan’ın, finans sektörü için yaptığı tespit ise çok çarpıcı: “Piyasanın içerisinde olan, işte girişimci bedel ödüyor. Bir de bakıyorsun hemen kredi borçlarında bir geri çağırma başladığı zaman zaten o firma batmayla karşı karşıyadır. Finans sektörünün böyle bir rahatlığı da var, hep kendisi garantide olacak. Garantide olmayan kim? Girişimci.”
Bu sözlerin özeti: Faizler acilen düşmeli, yatırımlar artmalı… Ciddi bir reforma, kararlı bir duruşa ihtiyaç olduğunun altını çizen Cumhurbaşkanı, bence, başta sanayi ve tarım kesimi olmak üzere faiz ve borç bataklığında çırpınan sahanın sesi oldu. Çünkü faiz oranları yükseldikçe üretimden ihracata uzanan zincir sağlıklı yol alamıyor, Türk ekonomisi fırtınalı sularda ilerlemeye çalışıyor… Ülkemizin katma değeri yüksek üretim yapan, ekonomik değer, istihdam sağlayan ve küresel ölçekte rekabet eden markalara çok ihtiyacı var…
Fazla söze gerek yok sanırım... Türkiye’nin girdiği 2023 kulvarında önüne çıkan engeller, yaşanan gerçeklerde saklı…
Gazetemizi hazırlarken düşündüğümüz kapak konularından biri tam da bu idi. Prof. Dr. Sedat Çelikdoğan ile devamını getirmeyi planladığımız ‘üretim’ sohbetlerin ilkinde, ülkemizde yaşanan gerçeklere ışık tutmaya çalıştık. İlk konuşmamızın ana teması “Ülke Kalkınmasında Riskler Adil Paylaşılmalı” başlığıyla sayfalarımızda yer alıyor… Çelikdoğan Hocamız, sanayide ve tarımda riskin yüksek olduğunu, buna karşın bankalarda riskin yok denecek kadar az olduğunu vurguluyor; üretim ve ihracatın canlanması için ‘yüksek kur düşük faiz’ politikasına ihtiyaç olduğunu belirtiyor ve ekliyor: “Birinci öncelik dış ticaret açığı, ikincisi istihdam, üçüncüsü fiyat istikrarı olmalıdır.”
Ar-Ge, inovasyon ve markalaşma
Ekonomi Bakanı Sayın Nihat Zeybekci, gazetemize yaptığı açıklamada, bu yıl ki öncelikli hedeflerini; “Katma değeri yüksek üretim yapmak, ihracat birim kilogram fiyatımızı artırmak, cari açığımızı düşürmek ve ülkemize daha fazla doğrudan yabancı yatırım çekmek.” şeklinde sıraladı. Zeybekci, ihracata dönük üretimi, Ar-Ge’yi, inovasyonu ve markalaşmayı tüm ülkeye yaymak için çalışmaları devam ettireceklerini ifade ediyor.
“Çin yerine Türkiye’den alalım”
Afrika başta olmak üzere gözler Türkiye’de… OSTİM’de incelemelerde bulunan ve bölge hakkında bilgiler alan Kenya Sanayi Bakanı Adan Mohamed, Türkiye’nin büyüyen, genişleyen bir ekonomisi olduğunu ve bu genişlemenin özellikle Afrika’da olduğunun belirtiyor. Afrikalı devlet adamı şunları söylüyor: “Kenya’nın pek çok ürünü ithal edilmekte ve ağırlıklı olarak da Çin’den geliyor. Söz konusu ürünler Türkiye’de de üretiliyor.”
Yüzde 15 liste ile başladı
Yılın ilk ayında Kamu İhale Kurumu’ndan sevindirici bir haber geldi. Başbakanlık genelgelerinde yer almasına rağmen uygulanmayan yerli ürüne “yüzde 15 fiyat avantajı” 2 bin 139 ürün için hayata geçiyor. Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından hazırlanan liste Kamu İhale Kurumu’nca yayınlandı. Sayın Bakan Fikri Işık ve emeği geçenleri kutluyoruz, umarız devamı artarak gelir.
Bu ay da yazımızı Ha-Joon Chang’ın Sanayileşmenin Gizli Tarihi isimli kitabından bir bölümle tamamlayalım: “Zengin ülkeler, küresel ekonomide olup bitenlerin büyük bölümünü önemli çabalar harcamadan belirleyebilmektedir. Zengin ülkeler, dünya üretiminin %80’ini gerçekleştirirler, uluslararası ticaretin %70’ini yönetirler ve yabancı sermayeli tüm yatırımların (yılına bağlı olarak) %70-90’ını yaparlar. Bunun anlamı, zengin ülkelerin ulusal politikalarının dünya ekonomisini güçlü bir şekilde etkileyebildikleridir.”