Türkiye’nin yerli ürünle imtihanı yeni değil… Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte yenilenme, dirilme arzusu; muasır medeniyetler hedefinde milli bilinçle birçok tesisin temelinde imzası olan kararları beraberinde getiriyordu.
Yurdun dört bir yanında; ekonomik gelişme için üretimin ne denli önem taşıdığı konuşuluyordu. Devlet yatırımları; geleceğe yönelik uzun soluklu kalkınma yoluna döşenen taşlardı. Nitekim bu yatırımlar özel sektöre de güç aşılıyor, Anadolu’dan, cesaretiyle girişimciliğini birleştirebilen, bu ülke için hayal kurabilen isimlerin çıkmasını sağlıyordu.
Hazır almamak, bağımlı olmamak, yerli ve milli düşünceyi ayağa kaldırmak için bir toplum seferber olmuştu… Ay yıldızlı bayrağımızı göğün en yükseklerine çekip, gururla tamamladığımız İstiklal Mücadelesi ve mazide yazdığımız çok sayıda destan bize öğretmişti… Siyasal, askeri zaferler ne kadar büyük olursa olsunlar, ekonomik zaferlerle taçlandırılmalıydı.
Kendi uçaklarımızı yapmalıydık; yaptık. Fabrikalarımızın bacaları tütmeliydi; üretti ve tüttü…
Bir dönem geldi; gemilerin limanlarda indirdiği, teknolojisini hayranlıkla karşıladığımız ürünleri tercih ettik. Yani hazırı aldık. Aldığımızı ‘biz bunu daha iyi nasıl tasarlarız ve üretebiliriz?’ demedik. Aldıkça daha çok talep ettik… Bunu her alana yaydık.
Devlet politikamızı maalesef kalkınma odaklı olarak netleştiremedik. Parasını versek dahi ihtiyaçlarımızı temin edemedik; edemiyoruz… Bugün içinde bulunduğumuz durum, yaşadığımız sorunlar bunu göstermiyor mu?
Bir ülkenin siyasal olarak güçlü olmasının başat unsurunun ekonomi olduğunu devamlı olarak vurguluyoruz. Devlet büyüklerimiz de bunun ısrarla altını çiziyor.
1960’larda yarım kalan ‘Devrim’ otomobili hikayesini bugün yeniden daha sağlam yazmak istiyoruz. Yeniden uçaklarımızı yapmak istiyoruz. Kendi tankımızı, araçlarımızı üretmeye gayret ediyoruz. Milli Yüksek Hızlı Treni bizim mühendisimizin ve işçimizin emekleriyle raylara koymanın mücadelesindeyiz…
Bunları elbette hep birlikte el ele yapacağız. Büyük firmalarla orta ve küçük işletmeler, devletin desteğinde güç birliği yaparak bunu başaracak.
Bu anlamda raylı sistem tedariklerine ilişkin 7 Kasım 2017’de yayımlanan Başbakanlık genelgesi büyük bir değer ifade ediyor. Genelgenin, yetenekli Türk sanayisinin çok daha iyi yerlere ulaşmasına vesile olmasını ve her alanda bu örneklerin çoğalmasını diliyoruz.
Sanayileşmenin Gizli Tarihi isimli kitabın yazarı Ha-Joon Chang’ın ifadeleriyle noktalayalım…
Tarihten doğru dersleri almak
Romalı politikacı ve filozof Çiçero bir defasında şöyle demiştir: “Eski zamanlarda ne yapıldığını bilmemek her zamançocuk kalmaktır. Eğer evvelki dönemlerin emekleri kullanılmazsa, dünya daima bilginin başlangıç aşamasında kalmak zorundadır.”
Bu düşünce, başka hiçbir yerde konuyla kalkınma politikasının tasarımında olduğundan daha fazla ilgili olmadığı halde bu ölçüde göz ardı edilmemiştir. Kullanabileceğimiz pek çok tarihsel tecrübeye sahip olmamıza rağmen, bunları öğrenmek zahmetine katlanıyoruz ve sorgulamaksızın, yaygın kabul gören bugünün zengin ülkelerinin serbest ticaret, serbest piyasa politikasıyla kalkındıkları söylencesini kabul ediyoruz.
Fakat tarih bize, neredeyse tüm başarılı ülkelerin kalkınmalarının başlangıç aşamalarında, ekonomilerini geliştirmek için korumacılığın, sübvansiyonların ve düzenlemelerin bir karışımını kullandıklarını söylüyor. (…) Bugünün zengin ülkelerinin tarihleri de bunu doğruluyor.
Kalkınmak için daha çok özgün tasarım ve katma değeri yüksek üretim önceliğimiz olmalıdır. Kimse bunları altın tepsi içinde sunmuyor. Yeter ki kendimize güvenelim ve çalışalım… Geçmişteki tecrübelerimizi doğru okuyup analiz edersek; bundan sonra çizeceğimiz rota ve milli hamlelerimiz daha sağlam olacaktır.
“Rüyalarınızı gerçekleştirmenin en iyi yolu uyanmaktır.”
Boks Efsanesi Muhammed Ali