Adres :
100. Yıl Bulvarı No:101/A, 06374 OSTİM/Ankara-TÜRKİYE Telefon : 0 312 385 50 90 Faks : 0312 354 58 98 E-Posta : korhan@ostim.org.tr

Tarih, Öğretmeye Devam Ediyor

Korhan GÜMÜŞTEKİN
10 Ekim 2017 10:15

Türkiye’ye 10 bin kilometre mesafede… 1. Dünya Savaşı’nda ecdadın İngilizler tarafından esir alınarak çalışma kamplarına götürüldüğü, bir daha geri gelmediği topraklar. Burma ya da Myanmar…

Güney Doğu Asya’nın en büyük ülkeleri arasındaki Burma’da yıllardır bir halk acı içinde yaşıyor… Avrupa Rohingya Konseyi (ERC) Başkanı Dr. Hla Kyaw’ın verdiği bilgiye göre; Rohingya Müslümanları, atalarının 8. yüzyılda yerleştiği topraklardan 1784’ten itibaren dışlanmaya çalışılıyor.

Ülke, yaşadığı çalkantılı dönemlerin sonunda 1948 yılında bağımsız hale geldi. Burma ile birlikte Arakan da bir ülke olarak bağımsızlığını kazandı. Arakanlılar, bu devletin içerisinde bir resmi azınlık olarak tanındılar ve vatandaşlık haklarına sahip oldular.

Ancak 1962 yılında Burma’da gerçekleşen darbe, Müslüman halk için gözyaşı ve ağır koşullarla dolu dönemi beraberinde getirdi.

Darbeyle birlikte başlayan ve sonradan kurumsallaşan baskılar, 1977-78 yıllarında çok büyük bir katliama dönüştü. 270 bin kişi ülkenin dışına kaçmaktan başka çare bulamadı. 2.5 milyon nüfusun yüzde 10’a yakını…

1982’de vatandaşlık hakları ellerinden alındı. 25 sene önce de acı dolu karanlık günler bir daha kapıya dayandı.

Askeri operasyon adı altında irili ufaklı saldırılar sonucu; 250 bin, 150 bin, 100 bin insan yurtlarını terk etti. Kadın, çocuk yaşlı demeden katliamlar birbirini izledi.

Şu anda nüfusları 1 milyona kadar indi.

Ağustos ayında Myanmar Ordusu’nca yapılan yeni harekatla köyler yakılıyor, canlar yitiriliyor. Her zaman olduğu gibi dünyada Türkiye’den başka hiçbir ülke gıkını çıkaramıyor.

Dr. Hla Kyaw’ın ifadeleriyle durum ‘soykırım’ haline geldi.

Tarihinden aldığı sorumlulukla mazlumlara kucak açan Türkiye, olaylara karşı tavrı ve Arakanlı kardeşlerimizin son umudu olmuş durumda.

Bu zulmün bitmesi için Türkiye’nin sergilediği tutum İslam ülkeleri ve insan haklarına inanan herkes tarafından ortaya konulmalı.

Aksi durumda bir halk yok edilme tehlikesiyle karşı karşıya…

Bu gelişmeler akıllara yine ve yeniden her alanda güçlü devlet olmanın ne denli hayati olduğunu gözler önüne seriyor. Başta da ekonomi, bilim, teknoloji…

Son dönemlerde Türkiye’nin etrafındaki jeostratejik dalgalanmalar da bunu gösteriyor.

Yeni bir döneme giren dünyada güçlü olmak zorundayız.

Bunlardan biri de savunma sanayii. Teknolojik olarak son yılların en parlak dönemlerini yaşıyoruz. Ancak dışa bağlı olunan kısımlarımız da var. Ve parasını dahi verseniz en ufak anlaşmazlıkta istediğinizi alamıyorsunuz.

Bu da kendinizi geliştirmeye daha çok sevk ediyor. Milli Savunma Bakanı Sayın Nurettin Canikli’nin de dediği gibi ülkemiz, tehdit ve tehlikeleri savuşturacak imkan ve kabiliyetlere sahip.

Canikli, savunma sanayiinde atılan adımların ve yerli üretim oranındaki büyük artışların Türkiye’nin hareket kabiliyetini ve gücünü büyük oranda artırdığını dile getiriyor.

Sayın Canikli diyor ki; “Bu gelişmeyle birlikte, müttefiklerimizin bazı ürün ve parçalarla ilgili olarak örtülü ambargo uygulamaları bizi yolumuzdan alıkoymamaktadır. Sadece bazı savunma ürünlerinin geliştirilmesi sürecini geciktirmektedir. Son 15 yılda bu toprakların savunulması için geliştirdiğimiz yerli silah sistemlerimiz olmamış olsaydı inanın işimiz çok zordu.”

Bir ülke 10 bin kilometre uzaktaki bir halkın umuduysa, nerede mazlum varsa onların yanında duruyor, acılarına ortak oluyorsa üzerindeki sorumluluk ağırdır. Türkiye kendine ait değerle bu gücünü alın ve akıl teri dökerek pekiştirmelidir.

Tarih bize bunu defalarca öğretti; öğretmeye, söylemeye devam ediyor.

“İnsanlığın büyük ve muhteşem eseri, bir amaçla yaşamayı bilmektir.”
Montaigne

OSTİM GAZETESİNİ OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

twitter.com/KorhanGumustkn

Yazara ait diğer köşe yazıları