Gelişmiş ülkelerle gelişmekte olanlar arasında şöyle bir diyalogdan söz edilir:
- - Ben veririm, sen kullanırsın! Sen uğraşma, tasarlamaya ne gerek bende hazırı var!
- - Bunlar zor işler, bize bırak, en güzelini yapar ve veririz. Hatta bir süre sonra modelini yeniler, yeniden göndeririz.
- - Fakat bu araştırma, geliştirme, inovasyon ne iyi bir şey. Bunu benim insanım da başarabilir. Onların sizden eksiği yok, hatta fazlası var. Ben karar verdim, tam bağımsızlık için yerli ve milli olarak tasarlayacak ve üreteceğim. Hatta bunlardan isteyen ülkelere ihraç edeceğim. Ben de başaracağım!
- - Bak sana yıllardır anlatıyorum; sana hazırlar, teslim ederim, yorma kendini! Ancak sen tersini yapmaya başladın. Ayağını denk al! Dediğimi yapmazsan neler olacağını görürsün!
Tanıdık geldi mi? Özellikle son günlerde yaşadıklarımızdan yola çıkar ve geçmişten günümüze ufuk turu atarsak, kabaca böyle bir süreci görebiliriz.
Yukarıda kısaca özetlemeye çalıştığım, yıllardır ülkemizin içinde bulunduğu, gelişmiş ülkelerin gelişmekte olanlara uyguladığı bir döngü.
Aralarından birinin, durumu tersine çevirmeye çalıştığında başlarına olmadık işlerin geldiği malum… Merdiven itilmeye devam edilirken tırmanmaya çalışanların vay haline!
Farklı bir kulvara geçtik
Malum son 16 yılda Türkiye’de çok farklı süreçler yaşandı. Kimi zaman şiddet, kimi zaman ekonomik baskılar, karanlık ellerin demokrasiye saldırısı… Finansal fırtınaların teğet geçtiği, halkının her zamanki gibi sahip çıktığı ve bu sahip çıkışında bedeller ödediği bir coğrafya burası.
Kendi ayaklarımızın üzerine durma hamlelerimizde çok farklı bir kulvardayız artık. Son seçimlerin ardından küresel oyunda varlığımızı daha çok ortaya koyacağımız bir yola girdik.
Yeni kabineyle birlikte ‘Temmuz 2018’ Türkiye tarihinin kırılma noktasıdır; Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının bin bir güçlükle var ettiği bu topraklar, geleceğe daha bağımsız bir rotayla yürümeye başladı.
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, yeni yönetim sistemine göre kurulan kabinenin ilk toplantısını, 98 yıl önce olduğu gibi eski Meclis binasında yaparak tüm dünyaya Türkiye’nin bu net duruşunu ilan etti.
Milli iradenin üzerinde hiçbir fani güç tanımadıklarını belirten Erdoğan, tarihi dönüşümün ilk günlerinde verdiği mesajlarda, Türkiye’yi 2023 hedeflerine ulaştırarak dünyanın en büyük 10 ülkesinden biri hâline getirmenin kararlılığını vurguluyordu.
Daha hızlı karar alabilme ve hedefleri çoğaltarak başarma isteğinin ısrarla deklare edildiği yeni dönemin satır aralarında, Sayın Cumhurbaşkanımızın şu ifadelerini iyi okumalıyız: “Meclisimiz en iyi kanunları çıkartacak, en iyi yasama faaliyetlerini yürütecek, buna inanıyorum. Hükümetimiz en iyi icraatları yapacak, en iyi yürütme faaliyetlerini gerçekleştirecek, buna inanıyorum. Yargımız bağımsız ve tarafsız bir şekilde adaletin tecellisi için çalışacak, buna da inanıyorum. Sivil toplum kuruluşlarımız, medyamız, iş dünyamız, esnafımız, sanatkârımız, sporcumuz, sanatçımız, velhasıl milletimizin her bir kesimi kendi üzerine düşenleri en güzel şekilde yerine getirecek ve böylece Türkiye’mizi muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkartacağız.”
Milli düşünceye sarılmalıyız
Kurulacak yeni fabrikaların olduğunu belirten Erdoğan’ın, ülkemizin üretim yükünü üstlenen sanayicilere, girişimcilere, iş dünyasına, ihracatçılara verilecek daha çok katkılara işaret etmesi geleceğe umutla bakılması açısından çok kıymetli.
Bilimde, sanayide; her alanda daha çok yol ve aşılacak engeller var. Bu engellerin aşılması için milli düşünceye sıkı sıkı sarılmak gerekiyor.
Kendi aklınızın ürünlerini alın terinizle birleştirmedikçe, parasını verseniz bile istediğinizi alamıyor, alsanız bile bağımlılığı ortadan kaldıramıyorsunuz.
Ülkemizin üretim yükünü üstlenen sanayicimiz, daha da gayretle, inançla ve sevdayla çalışacaktır.
Bu çabalarında yükü sadece üretmek olmalı ve yolu daima açılmalıdır.
Yarınlara hazırız. Bu sevdanın adı Türkiye’dir.
“Gelecek, bugünden ona hazırlananlara aittir.”
Malcolm X