Adres :
100. Yıl Bulvarı No:101/A, 06374 OSTİM/Ankara-TÜRKİYE Telefon : 0 312 385 50 90 Faks : 0312 354 58 98 E-Posta : korhan@ostim.org.tr

Kamu Politikaları Yüksek Teknolojiyi Geliştirir

"Uzun vadeli, öngörülebilir kamu politikaları ve teşvikler ile Türkiye bir yandan yenilenebilir enerji potansiyelini gerçekleştirirken diğer taraftan da yüksek teknolojili üretim altyapısını geliştirebilecektir."
Ostim Editör
08 Kasım 2016 10:32

Bengisu Özenç - TEPAV Program Direktörü

Cari açık Türkiye ekonomisinin en önemli kırılganlık göstergelerinden bir tanesi. Özellikle son yıllarda iktisadi büyümenin artan oranda ithalata bağımlı, cari açığı artıran bir yapıya dönüşmüş olması bu sorunu gidermek üzere tasarlanacak politikaların önemini de artırıyor.

Cari açığın bileşenlerine bakıldığında enerji açığının önemli bir etkisi olduğu görülüyor. Birincil enerji ihtiyacının yaklaşık olarak yüzde 83’ünü ithal kaynaklardan karşılayan Türkiye’nin enerji politikası, bu açıdan oldukça kritik bir noktada duruyor. Türkiye bir yandan yerli ve yenilenebilir kaynaklara yönelerek enerji ithalatını düşürmeye çalışırken diğer taraftan da dış politika açısından önemli riskler yaratan kaynak ülke bağımlılığını azaltmaya çalışmaktadır.

Yerli kaynak bağlamında sahip olunan linyit kaynaklarının enerji sepetindeki ağırlığının artırılmasına yönelik ciddi teşviklerden oluşan politika çerçevesi henüz istenilen sonuca ulaşamamıştır. 1980’lerde toplam kömür arzı içinde yüzde 10 civarında olan ithalat payı, 2014’e gelindiğinde yüzde 50’yi aşmıştır. İthal kömürün payındaki hızlı artışa karşılık rüzgar, güneş ve jeotermalden oluşan yenilenebilir enerji kaynakları toplam birincil enerji arzında kendisine ancak yüzde 4 civarında bir pay bulabilmiştir. Oysaki Türkiye, komşularımızın da içinde bulunduğu Avrupa Birliği üyesi ve aday ülkelerin pek çoğunu, güneş enerjisi teknik potansiyeli olarak da adlandırabileceğimiz yıllık ortalama küresel radyasyon değeri açısından geride bırakmaktadır. Kurulu güçlere bakıldığında ise benzer ekonomik aktivite, nüfus ve teknik potansiyele sahip ülkelerin gerisinde kaldığı görülmektedir. Bu durum da Türkiye’nin sahip olduğu potansiyeli tam anlamıyla hayata geçiremediğine işaret etmektedir. Teknik potansiyel ve kurulu güç karşılaştırmasında ise en çarpıcı örnek Almanya’dır.  Almanya en düşük potansiyele sahip ülkelerden biri olmasına rağmen, 2015 yılı verilerine göre güneş enerjisi toplam kurulu gücü 39,636 MWe seviyesindedir. Bu rakam Türkiye için ise 506 MWe’dir (Ağustos 2016 verisi). Türkiye benzer şekilde rüzgar enerjisinde de potansiyelinin oldukça altında bir performans sergilemektedir.

Yenilenebilir enerji yatırımlarını yalnızca enerji kaynak ithalatını düşüren, böylelikle de ekonomideki kırılganlığı hafifleten bir alan olarak görmek yetersiz olacaktır. İşin bir de teknoloji tarafını vurgulamak gerekmektedir. Türkiye’nin yukarıda bahsedilen, yenilenebilir enerjideki yüksek potansiyelini gerçekleştirmesi, aynı zamanda bu alanda yapılacak olan teknoloji-ekipman yatırımlarının da önünü açacaktır. Söz konusu yatırımlar ise Türkiye’nin ihtiyacı olan yüksek teknolojili üretim altyapısına geçişi tetikleyecek unsurlar olarak ele alınabilir.

Avrupa Birliği’nde patent atıfları üzerinden yapılan çalışmalar yenilenebilir enerji teknolojilerinin yalnızca bu alanda kullanılan teknolojiler olmadığını, özellikle güneş enerjisi ve depolama teknolojilerinin diğer alanlarda kullanılan teknolojilerin de geliştirilmesine katkıda bulunduğunu ortaya koymaktadır.  Yani, yenilenebilir enerji teknoloji-ekipmanları yatırımları, imalat sanayinin birden fazla alt sektörünü aynı anda geliştirebilecek yüksek teknolojili bileşenler içermektedir. Bu nedenle, söz konusu yatırımlar Türkiye ekonomisinin geneli için fayda sağlayabilecek kilit yatırımlar olarak ele alınmalıdır.

2015 sonrası yükselen sürdürülebilirlik gündemi ve 4 Aralık’ta yürürlüğe girecek Paris Anlaşması ile ülkeler artık hızla düşük karbonlu büyümenin yollarını aramaktadır. Enerji politikaları ise en kritik noktada durmaktadır. Bir yandan kamu politikaları fosil yakıtlardan uzaklaşma eğilimindeyken, diğer taraftan da bu alandaki finansman imkanlarının daraldığı görülmektedir. Her ne kadar henüz Paris Anlaşması’nı onaylamamış olsa da Türkiye’nin bu küresel gelişmelerden etkileneceği aşikardır. Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) tarafından yapılan çalışma  da yatırımcıların bu gelişmeleri yakından takip ettiğini göstermektedir. Yatırımcıların yüzde 75’i önümüzdeki dönemde fosil yakıt yatırımlarının finansmanında zorluk beklentisi içindeyken, yüzde 55’i ise yenilenebilir enerji finansman imkanlarının artacağını beklemektedir. Firmaların yenilenebilir enerji yatırımları açısından en önemli gördükleri faktör ise kamunun öngörülebilir politikaları olduğu görülmektedir.

Kısaca söylemek gerekirse, uzun vadeli, öngörülebilir kamu politikaları ve teşvikler ile Türkiye bir yandan yenilenebilir enerji potansiyelini gerçekleştirirken diğer taraftan da yüksek teknolojili üretim altyapısını geliştirebilecektir.

İçeriğe Yorum Yapabilirsiniz.