Yılın ilk aylarında katıldığım bir toplantıda; Batı’nın önde gelen ülkelerinden birinin büyükelçisi, Küçük ve Orta Ölçekli İşletmelerin (KOBİ) önemini anlatırken, ekonomik verilere olan katkılarından övgüyle söz ediyordu... Dediğine göre, ülkesindeki 28 milyon KOBİ, toplam işletmelerin yüzde 99’unu oluşturuyor, ihracat ve istihdamda ise rakipsizler…
Ne mi yapıyor bunlar? Ar-Ge, inovasyon ile geleceğe hükmedecek çalışmaları harıl harıl yürütüyorlar, nanoteknoloji ile başta savunma, havacılık, medikal gibi çeşitli alanların 20-30 yıllık takvimine yatırım yapıyorlar… Aynı zamanda doğal olarak milli bir görev de üstlenmiş oluyorlar… Devlet erki de imkanlarını seferber ediyor, engebeli araziyi mümkün olduğunca düzlemeye gayret ediyor; onlara “yürüyün” diyor.
Sözünü ettiğimiz ülke ABD…
Bu durum sadece ABD’de mi böyle? Elbette ki hayır. Avrupa Birliği başta olmak üzere gelişen, gelişmekte olan, gelişme için niyetlenen birçok coğrafya da KOBİ’lerin farkına varmış durumda, ona göre tedbirlerini alıyor.
Geçtiğimiz günlerde açıklanan 2015-2018 dönemini kapsayan KOBİ Stratejisi ve Eylem Planı (KSEP) ile çizilen 3 yıllık yol haritasını incelemenizi tavsiye ederim.
5 ana Stratejik Alan’ın yazılı olduğu KSEP’te; uluslararası rekabet güçlerinin artırılması, finansmana erişimin kolaylaştırılmasına ilişkin tespitler dikkat çekerken, imalat sanayii KOBİ’lerinin öncelikli olarak desteklenmesi gerekliliğine işaret ediliyor.
Planda sadece Türkiye değil ABD ve AB’deki manzarayı da göreceksiniz. Plandaki, ülke örnekleriyle KOBİ bilgilerine baktığımızda birkaç veriyi paylaşmak istiyorum:
- AB28 ülkelerinde 2013 itibarıyla 21,571 milyon KOBİ var ve 88,844 kişi istihdam ediliyor. Bu KOBİ’ler 3.667 milyon Avro’luk gayri safi katma değere imza atmışlar.
- ABD’de ise 2011 referans yılında 18,2 milyon KOBİ, 48,7 milyon istihdam ve 3.300 milyon Avro katma değer sağlanmış.
- Türkiye’de toplam işletmelerin yüzde 99’unu KOBİ’ler oluşturuyor, cirodaki payları ise yüzde 63,3.
Finansmana erişim en çok dile getirilen ve yakınılan bir başlık. Elinizdeki sayıda röportajını okuyacağınız işadamımız, 16 yıllık ticari başarı serüvenini anlatırken yaşadıkları ‘erişim’ sıkıntısını şöyle aktardı:
“Dünyanın köklü markalarıyla büyüklerle rekabet edebilmeniz için kendinizi geliştirmeniz; satış rakamlarını, personelinizi artırmanız, fiziki şartlarınızı geliştirmeniz gerekiyor. Bunların hepsini bir KOBİ olarak yapacaksınız. Birçok KOBİ’nin bu anlamda desteği olmadığı için bunların hepsini bir arada yapabilmesi çok zor oluyor. Her daim aynı yerde kalırsanız, kaybolur gidersiniz.
Toplam ciromuzun yüzde 70-80’ini ihracat, yüzde 20’sini iç piyasaya satmak istiyoruz. Sebebi, iç piyasadaki para dönüşlerinin çok geç olması. İhracat yaparken yurt dışından firma bize sipariş veriyor. Siparişin ardından ödememizi yapıyor ve üretime geçiyoruz. İç piyasada ise hastane sipariş ediyor, malzemeyi teslim ediyoruz. En iyi ihtimalle her şey yolunda giderse altı ay sonra ancak paramızı alabiliyoruz. Bazı üniversite hastanelerinde bu; bir, bir buçuk, iki yıla kadar sürüyor.”
Büyük sanayilerle büyük işleri ve üretimleri gerçekleştirirsiniz; ama bunu yaparken size partner olacak, sizin gibi düşünecek, sizin kalite anlayışınızı benimseyecek ve uzun vadeye yayılacak yardımcı sanayi ekosistemini oluşturmalısınız. Dahası, bu firmaları özenle korumalı ve büyütmelisiniz.
Büyütmelisiniz ki bugün bağımsızlığın ana şartlarından biri olan; ekonomik alandaki iradeniz ayakta kalabilsin…
Her zaman tekrarladığımız gibi: Üretim ve bağımsızlık; ancak yerli ve milli…
Yaşadıklarımız bunu kanıtlamıyor mu?
“Başkalarının, yapamayacağınızı iddia ettikleri şeyleri sadece bir kere yapın! Bir daha onların söylediklerini dikkate bile almak zorunda kalmazsınız.”
James R. Cook