İlgiyle okuyacağınızı ve referans kaynak olarak görmenizi umduğumuz bir içerikle, yılın ilk sayısıyla merhaba…
Bu ay Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Sayın Fikri Işık, TOBB Başkanı Sayın Rifat Hisarcıklıoğlu ve Ankara Sanayi Odası Başkanı Sayın Nurettin Özdebir’den 2014 yılı değerlendirmeleriyle sayfalarımıza başlıyoruz.
Ana konularımızdan birini İş ve İnşaat Makineleri Kümesi’nin (İŞİM) 2013 Değerlendirme Toplantısı’nda verilen mesajlara ayırdık. Çankaya Üniversitesi Rektörü ve Küme Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Ziya Burhanettin Güvenç, yerli iş makinesi zamanının geldiğini hatırlattı ve marka çıkarılması gerektiğini yüksek sesle dile getirdi.
Yazının ilerleyen kısmında başlık açtım ama belirtmek isterim; Milli Tren için gittiğimiz Eskişehir’de, Devrim otomobili, milli ürün kavramının ne kadar önemli olduğunu tekrar hatırlattı.
Türkiye iş makineleri pazarı, Çin ve Hindistan’dan sonran en hızlı büyüme oranına sahip. İş makineleri imalat sanayinde Avrupa’nın 9’uncu büyüğü olan ülkemizin sektörel performansı ihracata da yansıyor; geçtiğimiz yılı 14 milyar dolarlık bir rakamla kapayan makine sektöründe hiç kuşkusuz en önemli kalemlerden biri… 2023 projeksiyonuna baktığımızda; 30 milyar dolarlık ticaret hacmi, 10 milyar dolar ihracat ve dünyanın 6’ncı büyük pazarı olma hedefindeyiz.
Bu hedeflerin gerçekleşmesi için herkes elini taşın altına koymuş durumda. Türkiye’nin önde gelen firmaları, büyüme stratejileri ile uluslararası şirketlerle ortaklık gerçekleştiriyor veya kurulu tesisi satın alabiliyor, ürün geliştirmeye odaklanıyor. Artık sanayicimiz 10-15 sene önceki kimliğinden çok farklılaştı. Örneğin, ihracatçılarımız geçen yıl dünyanın etrafında 6 tur atarak kararlılıklarını ortaya koydu.
Ancak konuya bir de “Marka çıkarma” perspektifinden bakıldığında, uzun vadeli düşünülmesi gerektiği, teknoloji ve tasarım üretiminin zorunluluğu gerçeğiyle baş başa kalıyoruz. İğneden ipliğe kullandığımız bir çok teknolojik üründe kendi markamızı çıkaramamanın eksikliğini hep yaşadık. Kullandığımız arabadan, telefona en önemli ve kritik parçalarda tasarım ve teknoloji maalesef bize ait değil. Bunu başaran ülkelerin öne çıkan argümanı; değişmeyen devlet politikası, sabırla geçen Ar-Ge ve inovasyon süreçleri.
OSTİM’in ilk kümesi İŞİM de bu gerçekten yola çıkarak marka çıkarma zamanının geldiğini ve yerli iş makinesi için çalışacağını dile getirdi. URGE ile üyelerine yeni pazarların kapısını açan İŞİM’in bunu başaracağına inanıyoruz.
Planlı ve koordineli kamu alımları
Gazetemiz bu ay İstanbul Ticaret Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Yülek’i konuk ediyor. İş dünyasının gündeminden düşmeyen, bizlerin de sıkça dile getirdiği “kamu alımları” ile ilgili merak edilenleri Yülek’e sorduk. Akademik kimliğinin yanında sahayı da çok iyi bilen Prof. Dr. Murat Yülek özetle; devletin enerji, çevre, ulaştırma gibi nitelikli alımlarda koordinasyona gitmesi gerektiğine işaret ediyor ve ekliyor: “Türk ekonomisi ihracat ve üretime devam etmeli.”
Milli takım işe başladı
Başlığa bakıp da sporla ilgili yazacağım düşünülebilir. Fakat işin içine “Milli” kavramı girince spordan sanayiye herkesi heyecan sarar. TÜLOMSAŞ tesisleri, tarihi bir toplantıya ev sahipliği yaptı. Bilindiği üzere yakın bir zaman önce Milli Tren Projesi kamuoyuna tanıtılmıştı. Projede çalışmalar hızla devam ediyor. Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları (TCDD) koordinasyonunda, 2018’de tamamlanması planlanan projede; Yüksek Hızlı Tren’i TÜLOMSAŞ, Elektrikli ve Dizel Tren Setlerini TÜVASAŞ, Gelişmiş Yük Vagonlarını ise TÜDEMSAŞ üretecek. Üç kurum, üretim aşamasında en büyük desteği yan sanayiden bekliyor. Eskişehir’deki buluşma rollerin netleşmesi adına önemliydi. TCDD, yapacağı anketin ardından bir süre sonra parça üreticilerini tespit edecek.
Toplantıyı izlemek üzere Eskişehir’e Yüksek Hızlı Tren’le seyahat ettik; oldukça keyifli bir yolculuktu benim için. Tren garının hemen yanında bulunan TÜLOMSAŞ, sanayi tarihimizin aynası gibi. Bir zamanlar bu tesislerde, Türk mühendis ve işçisi, hafızalardan silinmeyecek, sonraki kuşaklara ışık tutan başarı hikayesini yazdı; ilk yerli otomobil Devrim. 1961 yılında üretilen Devrim, özel olarak yapılan camlı garajında ziyaretçilerini selamlıyor. Her parçasında hala kurumamış alınterinden izler taşıyan Devrim’i görünce, insan ister istemez kendi kendine şunu soruyor: “Biz neden uçak yaptık tesisini kapattık, yerli otomobilin devamını niye getiremedik, neden Yüksek Hızlı Tren’le, metroyla dünyanın bir çok ülkesine göre çok uzunca bir süre sonra tanıştık; neden bunları üretmek için bu kadar bekledik?” Yıllarca yerli sanayi için mücadele veren isimlerin bu sorulara yanıtı şöyle oldu: “Tasarım yapmak, teknoloji üretmek, kararlı bir devlet politikası, sabır ve markalaşma.”
Kendi trenimizle ve otomobilimizle seyahat etmek ve bu bilicin gelecek kuşaklarca da sahiplenilmesi dileğiyle…
OSTİM GAZETESİ ARŞİVİ İÇİN TIKLAYINIZ
twitter.com/KorhanGumustkn