İş adamları iyi seçilmiş, hedef kitle ile buluşturucu organizasyonlarla fırsat buldukça yurt dışına çıkmalı. Bu geziler kendisine, yabancı ülke girişimcisini tanıma, piyasaya bizzat girme fırsatı ve özgüven kazandırır. KOBİ sahip ve yöneticilerinin, sanayicinin iş adamının yurt dışı gezisi, görgüsü ve bilgisi olmazsa olmaz bir koşuldur.
Sanayicilerin işini geliştirmesi, ufkunun açılması için yapılacak en büyük iyilik onları götürüp yurt dışında gezdirmektir. Sanayiciler fuarlar başta olmak üzere, çeşitli organizasyonları değerlendirmeli. Yabancı ülkelerde edinecekleri izlenim bakış açılarını değiştirecek, oradaki insanların nasıl ürettiklerini, nasıl pazarladıklarını ve nasıl çalıştıklarını yakından görmelerini sağlayacaktır. Yurt dışı gezisi sanayicimize özgüven kazandırıyor. İşadamında, “Ben de yapabilirim, ben de başarabilirim” kavramı gelişiyor, cesareti artıyor. Sonuçta yabancı ülkelerdeki insanlar da gökten inmediler. Yaptıkları işleri okumakla, çalışmakla geliştirip, başarı elde etmişler.
Biz de onların yaptığını yapıp, deneyimlerinden yararlanıp kendi işimizi, işyerimizi, ürünlerimizi, pazarlarımızı geliştirebiliriz. Ostim olarak katıldığımız organizasyonlarla yurt dışına çıktığımızda bizim sanayicilerimizin de iyi işler yaptığını, onlarla yarışabileceklerini, rekabet edebileceklerini hissediyoruz. Görmeyince kafanızda Avrupa’yı, Amerika’yı, Japonya’yı çok büyütüyor, erişilmez bir yere koyuyorsunuz. Ama hepsini gezip, birebir temas edince işadamı olarak algılamanız değişiyor.
Piyasa olgusuna bizzat tanıklık etmek, yurt dışına çıkıp ilgili pazarları ve sektörleri yerinde görmek, onlarla sıcak temas kurmak farklı bir eylemdir. Ürünlerinizi bir anlamda er meydanında teşhir edip, satabiliyor olmak size cesaret kazandırıyor. Eskiden yurtdışı gezisi zordu. Bürokrasi yıldırıyordu. Ancak şu anda bir zorluğu yok. İş adamı kafasını kaldırıp bakamıyor; çözümsüzlük o noktada başlıyor. Burada küçük işletme olmanın verdiği dezavantajlar da var.
KOBİ sahiplerinin her işi kendilerinin yapıyor olmaları dışa açılmanın önünde engel olarak duruyor. Ama bunları da aşamayınca da ne yazık ki iş adamı olunamıyor. Dış ülke pazarlarında tahmin edilenin üzerinde, inanılmaz fırsatlar var. Avrupa’da; özellikle Almanya’da fırsatlar var. Türk Cumhuriyetlerinde; Kazakistan’da fırsatlar var. Afrika’da var. Biz gördüklerimizi, bildiklerimizi işletmelerimize her fırsatta anlatmaya çalışıyoruz. Son olarak Kazakistan’a yaptığımız iş gezisinde Türk iş adamları ile görüşmelerimiz oldu. Kazakistan’na gidip girişimciliğe başlayanlar memnun. İşlerini geliştirmişler; başarılı olmuşlar.
Basit işlerle başlayıp, makine üretenler, inşaat işi yapanlar var. Türk girişimciler kısa sürede büyük yol kat etmişler. Yabancı ülkelere yönelik iş ilişkilerimizi sadece o ülkeye mal satmak olarak görmemeliyiz. Türk iş adamları da artık sermayelerini dışarıya götürüp iş kuruyor, söz konusu ülkenin iş adamları ile işbirliği yapıyorlar. Söz konusu devletin yatırımcıya verdiği desteklerden yararlanıyorlar. Ostim olarak ulaşabildiğimiz her ülkeye gidiyoruz. Bunu yaparken iki temel prensibimiz var; birincisi bölgemizi tanıtmak, ikincisi de bölgemizdeki firmaları tanıtmak. Kazakistan’da Ostim’i tanıttık, firmalarımızı tanıttık. CD, katalog ve broşür dağıttık. İpekyolu fuarına katıldık bu bizim için bir prestij katılımı idi. İpekyolu güzergahındaki ülkelerde; İran’da, Türkmenistan’da, Kazakistan’da Ostim’i çok sayıda firmaya tanıtma fırsatı bulduk. * * * AB sürecinde dalgalanmalar yaşanıyor.
Baş Müzakereci olarak Sayın Ali Babacan’ın seçilmesini memnunlukla karşılıyoruz. Başarılı olacağına inanıyoruz. AB müzakere süreci reel sektörü ve KOBİ’leri de yakından ilgilendiriyor. İşin nazari kısmı kadar, reel kısmı da önemli. AB müzakerelerine meslek örgütlerinin, KOBİ birliklerinin ve genel olarak üretim dünyasının aktif katılımı sağlanmalıdır. AB Anayasa’nın Fransa’da veto edilmesi bir sarsıntı yarattı, ama süreç devam edecektir. Bu vetolarda Türkiye’ye karşı beklenen antipati de seziliyor. AB kendi içinde de istikrarlı bir yapı göstermiyor. Ülke olarak AB sürecinde çok kaygı duymamıza gerek yok. AB’nin değerleri belli; onları geliştiren değerler de belli. Bize bu değerleri kendimize nasıl uyarlayacağımız konusu kalıyor.
Birilerinin kural kaide koymasına gerek kalmadan, ortada bir güzellik varsa, yararlı bir değer varsa bunu kendimizin hayata geçirmesi gerekiyor. Bunu hayata geçirirsek Avrupa Birliği’ne zaten zihinsel olarak girmiş sayılacağız. Bunları getiremiyorsak, AB’ye girmiş olsak bile ikinci sınıf, üçüncü sınıf ülke muamelesi göreceğiz.. Beyazlar arasında SİYAH olarak kalacağız. O nedenle; niteliklerimizi AB istiyor diye değil, öncelikle kendimiz için geliştirmeliyiz.